21 Ağustos 2010 Cumartesi

Fotoğraflar için: http://www.facebook.com/album.php?aid=2069526&id=1535240816
Peder Vissarion
  18.08.2010 Sümela Manastırı 88 yıl sonra ilk defa bir ayine ev sahipliği yaptı. Meryem Ana’nın göğe yükselişinin yıl dönümünde yapılan ayini İstanbul Rum Patriği Bartholomeos yönetti. Bunlar ayinin yapıldığı günden bugüne kadar duyduklarımız. Ayinin arka planında ise başka kişiler ve çalışmalar vardı. Ayin düzenini kuran kişiler, ayinin etkili geçmesinde önemli rol aldılar.

Peder Nephon
  
“Tanrıya minnettarım şu an burada olduğum için”
    “Her şey rüya gibi, hala inanamıyorum henüz idrak ediyorum. Fotoğraflara bakıyorum ve o kişinin ben olduğuna inanmıyorum… Orası bin yıldan fazladır manastırdı ve şimdi geri dönüşümüz, burada ibadet edişimiz, dini mirasımıza saygımızın ve devamlılığımızın bir göstergesi” 
    Bu sözler 88 yıl sonra ilk defa ayin yapılan Sümela Manastırı’nda Patrik Bartholomeos’a yardım eden diakonlar (papaz yardımcısı) Peder Vissarion ve Peder Nephon’a ait…
    Etrafta ağlayanlar, boynunda fotoğraf makineleri ellerinde cep telefonu kameralarıyla çekim yapan papazlar ve burada bulunmaktan duyduğu mutluluğu yüzünden belli olan, içeri girdiği anda başını göğe kaldırıp tanrıya şükreden bir Patrik… Burası Sümela Manastırı… Kültür Bakanlığına bağlı bir ören yeri.
    Manastırın yapımına MS. 375 yılında başlandığı sanılıyor. İki Atinalı keşişin rüyalarında görüp buraya geldiği Karadenizli Rumlar arasında hep anlatılagelmiştir. Trabzon Rum İmparatoru Aleksius III. Komnenos’un asıl kurucusu sayıldığı manastır, Trabzon’un fethinden sonra da Osmanlı padişahlarının özel ilgisini üzerine çekmiştir. Yavuz Sultan Selim tarafından iki büyük şamdan hediye edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet, II. Murat, I. Selim, II. Selim, III. Murat, İbrahim, IV. Mehmet, II. Süleyman ve III. Mehmet’in de manastıra ilişkin fermanları bulunuyor. Rus işgali döneminde Rum milislere ev sahipliği yapan manastır, mübadeleden sonra kaderine terk edildi.
    Rumlar Sümela Manastırı’na Panagia Sumela der. Panagia Meryem Ana demektir. Meryem Ana’ya adanmıştır manastır. Koruyucusu kollayıcısı Meryem Ana’dır. Yıllardır bir özlem içerisinde geçer manastırın Meryem Ana günleri (15 Ağustos). Rum Cemaatinin de özlemidir bu. Geçtiğimiz yıllarda bir grup Rus, izinsiz olarak Meryem Ana’yı anma ve ayin yapma girişiminde bulundu ve çok tepki çekti. Asıl izin bu sene Hükümet ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan geldi.
Sümela Manastırı
    15 Ağustos’ta Trabzon Valiliği’nden özel izin alabilmiş 500 kadar kişi manastır avlusunda yapılacak ayine katılabilecekti. 88 yıl sonra yapılacak ayin için manastırda bulunan kilise yetersiz kalacaktı küçük ve tahrip edilmişti çünkü. Avluda yapılacağı için bir kilise düzeni verilmesi gerekiyordu. Bunu da yapacak kişiler İstanbul Rum Patrikhanesi kilisesi Aya Yorgi’nin görevlileri Pandeli Köse ve Dimitro Avcı. Ayinden iki gün önce Patrikhane şoförü Cimi Abi’nin kullandığı araç ile gerekli eşyaları getirdiler Maçka’ya ve saat onda başlayacak ayine hazırlanmak için sabah yedide manastıra geldiler. Ruhanilerin kıyafetleri, ayin sırasında kullanılacak mumlar, kaseler ve ikonalar hep ayine hazır hale getirildi onlar tarafından. Patriğin söylediği gibi bütün Ortodoks dünyasının kalbi ve gözü oradaydı her şey tam olmalıydı.
    Her şey hazır, 88 yıllık özlemin dinmesi için Patrik Bartholomeos’un gelmesi ve ayini başlatması bekleniyor. Ama Patrik henüz manastıra gelmedi, çünkü yaklaşık bir kilometre kala iniyor ve yürümeye başlıyor. Yol boyunca gördüğü kemençe çalan Trabzonlularla, yöresel kıyafetli kızlarla selamlaşıyor, onlara Hronia Polla (Meryem Ana’nın göğe yükselişini kutlarken kullanılan kutlama sözü)  diyor ve sohbet ediyor. Merdivenler, toprak yollar ufak tepeler vız geliyor 70 yaşındaki Bartholomeos’a; takip eden gazeteciler, şahsi fotoğrafçısı Niko Manginas bile yetişemiyor Patrik’in hızına.
    Yüksek merdiven çıkılıyor ve manastıra giriliyor. Patrik’in yüzünde mutluluk ve başını gökyüzüne doğru kaldırıp bu anı  yaşattığı için tanrıya şükrediyor. Yavaş yavaş hronia polla diyerek merdivenlerden iniyor insanlarla tokalaşıyor ve onlara nereden geldiklerini soruyor. Kalabalığın arasından geçerek ana kaya kilisenin içine giriyor, birkaç dakika sonra ayin kıyafetlerini giymiş halde çıkıyor ve ayin başlıyor. Tarihi anlar işte şimdi başlıyor.
    Rum ve Rus papazlar ayini birlikte yönetiyor. Zaten cemaatin neredeyse yarısı Rusya ve Gürcistan’dan gelmiş. Manastır tarihinde Rus keşişleri de olmuş zaten. Bu vesileyle onların da ruhlarına dualar ediliyor ve mumlar yakılıyor. Patrik de yaptığı konuşmasında söylüyor zaten:  “Biz her zamanki gibi yine dua etmeye geldik. Burada yıllarca yaşamış Rum Ortodoksların ruhuna, bu manastırda hizmet etmiş keşiş ve ruhanilerimizin ruhlarına dua etmeye geldik. Manastırın tarihi boyunca onu seven ve destekleyen Osmanlı Padişahlarından II. Beyazıt, I. Selim, II. Selim, III. Murat, I. İbrahim, IV. Mehmet, II. Süleyman ve III. Ahmet’in anılarına dua etmeye geldik”

Türkü Patriği de ağlattı
    “Ortodoks ayinleri bir tiyatro gibidir” der Patrikhane katiplerinden Peder İoakim. Her hareketin bir anlamı vardır ve her aksesuar muhakkak kullanılır. Drama Metropoliti Pavlus’un da emriyle hazırlanan kemençe de ayinin bir parçasıydı. Ayinin bir bölümünde Metropolit Pavlus’un yaptığı konuşmada Rumca bilmeyenlerin anladığı tek kelime “kemençe” idi. Metropolit’in kemençe demesiyle giren Panagia (Meryem Ana) türküsü birçok Pontus kökenli Rum’u göz yaşına boğdu. Kendisi de Pontus kökenli olan Metropolit’in sesinden dinlenen türkü Patrik’in bile gözlerinin dolmasına sebep oldu.
    


Peder Theodoros
Biten ayinin ardından iş yine ayin düzenini kuran Pandeli ve Dimitro’ya düşüyor. Bu sefer ayine katılan Peder Vissarion, Peder Nephon ve Peder Theodoros’da onlara yardım ediyor. Eşyalarını topluyorlar, ikonaları çantalara yerleştiriyorlar. Ağır işleri Dimitro yapıyor cüssesi iri olduğu için ve masa örtülerini Pandeli silkeliyor. Çantaları birer ikişer sırtlanıyorlar ve araçlara doğru yol alıyorlar. Yol boyunca cemaat tarafından durdurulup fotoğraf çekiliyor, papazlar ve herkesle tek tek tokalaşıyorlar. Neredeyse herşeyin  içinde bulunduğu en ağır çanta Peder Vissarion’da. “Bir tek Patrik bunun içinde değil” diyerek şikayet ediyor halinden ama son derece memnun da.
    Maçka’ya dönüş yolundayız. Yolculuğumuzun başlarında yapılan ufak sohbetler yavaş yavaş yorgunluğun kendini hissettirmesiyle yerini sessizliğe bırakıyor. Peder Nephon uyuyor, Peder Theodoros ise kendini Karadeniz manzarasına vermiş arada mırıldanmaları duyuluyor sadece. Peder Vissarion’un da dediği gibi onlar her anını doya doya yaşadıkları bu gün için tanrıya minnettarlar…

0 yorum:

En çok okunanlar