1 Mart 2015 Pazar


Günlerden 17 Haziran'dı sanırım. Öyle günü hatırlayamayacak kadar heyecanlıyız. Çünkü okula başladığımızdan beri "Röportajın, gazeteciliğin ustası" olarak kendimize örnek aldığımız Türk romanının, muhabirliğinin ve röportajının ustası Yaşar Kemal'i göreceğiz. Hem de evinde. Arabada 5 kişiyiz. MİHA Genel Yayın Yönetmeni Kayıhan Güven (ki o da Yaşar Kemal kadar ustamız), MİHA Genel Koordinatörü Semra Dursun, Yaşar Kemal'i Yaşar Kemal kadar tanıyan, adeta Yaşar Kemal ustası Yunus Keleş, YKY Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Haluk Dağ ve hiçbir vasfı bulunmayan ben. MİHA'nın fotoğraf editörüyken Yeni Şafak Gazetesi Pazar ekine başlamıştım. 6-7 ay sonra da Yaşar Kemal'in evine gidilecekken "Fotoğraf editörü" adıyla Kayıhan hocam beni de yanlarında görmek istemiş. Büyük lütuf...


Boğaz'ın Anadolu Yakası sahilleri öyle Avrupa Yakası gibi geniş yollara sahip değildir. Bazen bir otobüs gelir, karşı şeritten gelenler durup da ona yol verir.İşte o yollardan önce taksiyle, sonra inip yürüyerek Kuleli - Vaniköy arasındaki Yaşar Kemal'in evine ulaştık. Ev yamaçta. Ancak yoldan bahçesine girilen eve, yüzlerce merdivenden ya da merdivenlerin yanına kurulan yatay hareket eden asansörle çıkılıyor. Hocasına, bir bayana ve MİHA'dan bir abisine asansörle çıkmayı teklif edip merdivene yönelmek Yunus'la bana kalıyor. Bilen bilir 4 mevsim her dakika terleyen ve özellikle yazları elinde sürekli peçeteyle Mahmut Tuncer gibi gezen ben bir de Yaşar Kemal'i görme heyecanıyla o 3456965 merdiveni çıkınca hamamdan çıkmış gibi oldum. Şimdi bir de apartmanın bir katını çıkarak eve ulaşmak var...


KURŞUN KALEM DOLU BİR MASA
Kapıyı eşi Ayşe Semiha Baban açıyor, içeri girmemizle de ustayla karşılaşıyoruz. Buyur ediyor bizi, salondaki Boğaz manzaralı koltuklara Kayıhan hocayla karşılıklı oturuyorlar. Kayıhan hocanın yanında Yaşar Kemal ustası Yunus, karşılarında da ben, Semra ve Haluk abi... Evden bahsetmek istiyorum biraz da. Evin bir duvarı komple kitaplık ve ustaya ait eşyaların bulunduğu dolapla dolu. Kitaplıkta ise kaynak kitalar ile birlikte ustanın değişik dillere çevrilmiş eserleri yer alıyordu. Bir de masası var ki o günlerde üzerinde Bir Ada Hikayesi'nin dördüncüsü el yazısıyla yazılmış halde bulunurdu. Çekmeceler ve masanın üzeri ise alabildiğine kurşun kalem. Usta el yazısıyla yazardı ve hatta "Bir tane daha var kafamda. Ölmeye çalışmıyorum, daha yazacağım" demişti.

HADİ GİDİN DE İMZALAYAYIM

Kayıhan hoca, Yaşar Kemal'i adeta onunla bugüne kadar yaşamış biri kadar tanıyor. Bazen Yaşar Kemal "Onu nerden biliyorsun yahu?" bile diyor ona. Sahildeki Yaşar Kemal heykeline tırmanan çocuklardan, Adana'ya yapılan gezilere, Yaşar Kemal'in gazetecilik günlerine kadar konuşuyoruz. Kayıhan hoca, Yaşar Kemal'in gençliğinde Osmaniye ve Adana'da dağları gezdiğini hatırlatıp "Sonra tekrar çıktınız mı dağlara" diyor, usta bugünlerden bahsettiğini zannedip "Ayşe izin vermiyor ki çıkayım" diyor... Ben ise yaklaşık 2 saat boyunca adeta bir ruh gibi hem fotoğraf çekiyor hem dinliyor hem de Ayşe hanımın poğaçalarından götürüyorum. Görevim oradaki her anı çekmekse de kitaplarımızı imzalama anına gelince (Yunus bir çanta içinde yaklaşık 15-20 kitap getirmişti ancak usta sadece birini imzaladı) "Hadi gidin" diyerek bizi başından kovdu. O ana kadar ustanın her halinin fotoğrafını çektim. Yaklaşık 2 saat boyunda ustamız karşımdaydı ve benim görevim onun fotoğraflarını çekmekti. Semra'nın MİHA'ya ait kitaplardan birini bana verip "Al kendin için imzalat sonra da aynı kitaptan MİHA'ya bir tane al" demesinin ardından kitaplarımız imzalanmış, toplu fotoğraf çekilip kendisine veda edilmişti... Hayatımızın unutulmayacak günlerinden biriydi... Hocasını kaybetmek suyu içilen nehrin kuruması gibi hissettiriyor şimdi...










0 yorum:

En çok okunanlar